25 Mart 2012 Pazar

SANAT/HAYAT: Tek bir sanat eseri aldınız, bittiniz!

Bir yerde; galeri ya da müzayede; bir sanat eseri gördünüz, içiniz ısındı, almak istediniz ve sonunda aldınız diyelim. İşte tam o andan itibaren dikkatli olmalısınız. Çünkü bir kapı diğerini, bir merak ötekini, bir beğeni berikini açıyor ve bundan sonraki hayatınızı bir koleksiyoner olarak sürdürebiliyorsunuz.

Koleksiyonerliğe tesadüfen başlayan ama şimdi 1.000'e yakın eserin sahibi olan Öner Kocabeyoğlu şöyle anlatıyor durumu: "29 yaşındaydım, tek bir resim aldım ve bütün hayatım değişti. Bir müzayedeye gitmiştim; kendi beğenimle, severek bir tablo aldım: Selim Turan'ın bir guaj eseri. Ufak, kırmızı bir şey. O gün müzayededeki tüm eserler içinde beni çeken tek resim... Sonra nasıl olduğunu anlamadan devamı geldi. Önce Selim Turan'ı araştırdım; kimdi, nerede çalışmıştı, neler yapmıştı... Onun Paris Ekolü'nden bir sanatçı olduğunu öğrendiğimde o ekolden diğer sanatçıları araştırmaya başladım. Başta koleksiyon yapmak gibi bir fikrim hiç yoktu ama aldıkça ve araştırdıkça ilgim arttı; zaman ayırmaya, takip etmeye başladım. İnsanlarla görüşüyor, müzayedeleri ve özel satışları takip ediyor, hatta işlerimi ayarlayıp yurtdışına gidiyordum. Şimdi elimde 1.000'e yakın eser var."

Elinde 1.000'e yakın eser olan bir başka koleksiyoner Can Elgiz ise, "Bazen üzerinize ceket almaz, resim alırsınız... Çok beğendiğiniz bir eseri mali durumunuz müsait olmasa bile almaya çalışırsınız. Taksitle, krediyle... Sonunda alırsınız. Almadıklarınızın pişmanlığı da yıllarca geçmez. Örneğin 2001-2005 yılları arasında Kutluğ Ataman'dan hiçbir eser almadığıma hâlâ pişmanım. O zaman imkânımız da vardı ama... Almadık işte."

İşin başındakiler için evrensel bilgiler

Artık... Bilhassa yolun başında olanlar için pek çok danışmanlık şirketi ve banka var. Yapı Kredi de onlardan biri. Banka, hesabında 500 bin doların üzerinde para olan tüm müşterilerine özel danışmanlık hizmeti veriyor. Bu hizmet kapsamındaki etkinliklerden biri geçtiğimiz perşembe akşamı Sait Halim Paşa Yalısı'nda gerçekleşen 'Koleksiyonerlik Sanatı' isimli konferanstı. Paramız yoktu ama yine de gittik ve üç ayrı konuşmacıyı dinledik: Mücevher Piyasası ve Koleksiyon Danışmanı Bruno Muheim, UniCredit Art Banking Sorumlu Direktörü Domenico Filipponi ve sanat danışmanlığı da yapan koleksiyoner Nilgün Şensoy.

Özellikle Domenico Filipponi'nin anlattıkları işin başındakiler için de, ortasındakiler için de -sonu yok zira- pek kıymetliydi. "Bir eser alırken..." diye söze başladı ve devam etti Filipponi: "İlk bakmanız gereken şey eserin kalitesi. Sonra yerel değil, uluslararası değerde oluşu. Bu, özellikle satış yapmak istediğinizde çok işinize yarayacak. Sonra eserin konusu... Örneğin eski Venedik manzaraları her zaman iş yapar. Eserin muhafaza şekli, yani restorasyonunun nasıl yapıldığı, ne kadar az dokunulmuş olduğu bir diğer konu. Doğru zamanda alıp doğru zamanda satmanın yanı sıra doğru yerde alıp doğru yerde satmak da önemli. Çünkü bir sanatçının piyasası bugün yüksektir, yarın düşer; yine aynı şekilde bir ülkede yüksektir, diğer ülkede düşük... Ülkelerarasındaki yasal ve mali süreç farklılıklarına da muhakkak dikkat etmelisiniz ki... O aşamalarda çok kaybınız olmasın. Sonra eserin yapılış yılı, manevi değeri ve hikâyesi gelir... Ve tabii ki fiyatı. Bir eseri çok yüksek fiyata alırsanız; koleksiyoner olarak manevi tatmine ulaşırsınız ama sonrasında zararınız çok büyük olur."


Jülide Karahan

Zaman pazar / 25 Mart 2012

Hiç yorum yok: