Uluslararası İstanbul Bienali’nin ana sponsorluğunu 10 yıl süreyle üstlenen Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa V. Koç, sermaye-sanat ilişkisini Skylife Business okurları için değerlendirdi.
Uluslararası İstanbul Bienali’nin ana sponsorluğunu 2007’den itibaren 10 yıl süreyle üstlenmek çok büyük bir karar. Kaldı ki 10 yıl için milyonlarca dolarlık bir yatırımdan bahsediliyor. Bu karar nasıl verildi?
İstanbul Bienali, sanat çevrelerinde büyük saygı gören ve uluslararası boyutta kabul edilmiş bir etkinlik. Ülkemizde gerçekleştirilenler arasında da, Bienal, yurtdışında en fazla ses getiren ve yabancı basında en fazla yer alan sanat etkinliklerinden biri. Ayrıca, İstanbul’un ve ülkemizin tanıtımı için de çok önemli. Sponsorluk kararımızın altında yatan ana etken, İstanbul Bienali’nin bu başarısı ile Koç Toplululuğu’nun misyon ve vizyonunun birebir örtüşmesi. Burada bir önemli nokta var; İKSV ile anlaşmamız gereği sponsorluk bedeli konusunda bir açıklama yapmadık. Yani yapılan yatırım sadece Bienal sponsorluğu karşılığında verilen bedelle sınırlı kalmıyor. Bienal’in tanıtımı açısından da ciddi bir misyon üstleniyor ve iletişim çalışmaları için üstümüze düşeni yapıyoruz. Bunun yanında, hem Vehbi Koç Vakfı hem de Topluluk şirketlerimizle çeşitli alt projeleri sahipleniyor ve ek sponsorluklarla Bienal’e destek oluyoruz.
10. Uluslararası İstanbul Bienali’ni 6 bini yabancı, 100 bine yakın kişi ziyaret etti. 35 ülkeden 600’e yakın basın mensubu Bienal’i gezdi. Yerli basın ise konuyu aylarca işledi. Bunları değerlendirdiğinizde, sponsorluğumuza değdi diyor musunuz?
Belirttiğiniz gibi, 2007 Bienali’nde ziyaretçi sayısı bir önceki Bienal’e göre ikiye katlanarak neredeyse 100.000’e ulaştı. Daha yoğun bir iletişim kampanyası yapmamızın bunda önemli bir rolü var. Bunun yanı sıra 10. Bienal, medyada öncekilere nazaran daha geniş şekilde yer aldı. Bütün bu göstergeler, doğru bir iş yaptığımıza işaret ediyor. Bu yıl, İKSV ile ortaklaşa çalışarak ziyaretçi sayısını daha da artırmayı hedefliyoruz. Biz Bienal sponsorluğunu 10 yıl boyunca üstlenerek, güncel sanat ile Türk insanını yakınlaştırmayı, güncel sanatı daha fazla insanın günlük yaşantısına sokmayı amaçladık. Yıldan yıla ilginin arttığını ve bunda desteğimiz olduğunu görmek elbette memnuniyet verici.
Koç Holding’in desteğiyle İstanbul ve çevre illerdeki üniversitelerden 18.000 öğrenci 10. Uluslararası İstanbul Bienali’ni bilet almadan gezdi. 11. Uluslararası İstanbul Bienali’ni de yine Koç Holding’in desteğiyle tüm üniversite öğrencileri ücretsiz gezebilecek. Bu bir tür direnme mi? Kamusallaştırma adına…
Bizim 80 yılı aşkın bir kurum ve marka olarak, Koç Topluluğu’nu genç kuşaklarla buluşturmak gibi bir hassasiyetimiz var. Bu hassasiyetimizi sosyal sorumluluk projeleriyle ortaya koyuyoruz. Bienal dışında, gençler için oluşturduğumuz ve yıllardır sahiplendiğimiz kendi projelerimiz var. KoçFest gibi... Sponsorluktaki en önemli hedeflerimizden biri, güncel sanatın toplumun birçok kesiminde daha iyi anlaşılmasını sağlamak. Dolayısıyla bu tür çalışmaları desteklemekten mutluluk duyuyoruz. İnsanların zaman içinde Bienal’leri takip etmekten ve güncel sanat aktivitelerine katılım göstermekten zevk alacağına inanıyoruz. Bu tür faaliyetlere halkın her kesimden geniş katılım sağlanması oldukça önemli. İlgiyi artırmak istiyorsanız kolay ulaşabilir hale getirmelisiniz. Üniversite öğrencilerinin ücretsiz girişi böyle bir proje. Sanat öğretmenleriyle yapacağımız atölye çalışmaları ve 6 - 14 yaş grubu için başlattığımız etkinliklerin ana hedefi de bu.
Sanatı kamusallaştırma; yani sanatın şehri dönüştürmesi için o şehre ve o şehrin sakinlerine nüfus etmesi… Bienalden hareketle güncel sanat şehre nasıl ve ne kadar sirayet ediyor, şehri nasıl dönüştürüyor? Ya da dönüştürebiliyor mu?
Bienal’in çok belirgin bir güncel sanat boyutu var; yeni ve yaşayan bir sanat biçimi, güncel, interaktif, yenilikçi, uluslararası boyutu olan, toplumsal sorunlara duyarlı, iletişime açık ve hayal etmeyi teşvik eden… Güncel sanat erişilmez, anlaşılmaz ve soğuk algılanıyor. Oysaki toplumu ve sorunlarını konu alan, özü itibariyle sokaktaki insana yakın duran bir sanat dalı. Gençlerde güncel sanat bilincini oluşturmak çok önemli. Çünkü güncel sanat; düşünen, yaratıcı, üretken, özgür ve yenilikçi bir nesil oluşmasına yardımcı olacak. Bu bağlamda, İstanbul Bienali’ni, Türkiye’de bu sanatla henüz tanışmamış insanları harekete geçirebilecek kapsamlı bir sanat etkinliği olarak değerlendiriyoruz. Daha iyi tanıtılmasını sağlayarak merak uyandırmayı, genç nesillerimizde müze ve galeri kültürünün gelişmesini, güncel sanata karşı duyulan genel ilginin artırılmasını hedefliyoruz. Dolayısıyla, sorunuza ‘Evet, zaman içerisinde güncel sanat kenti dönüştürüyor’ diye cevap verebilirim.
Küratör Ali Akay bir sempozyumda “Sanat sermayenin en kuvvetli olduğu yerlerde, dönemlerde olur” demiş ve eklemişti: “Paris, sermaye merkezi olmadan kültür merkezi olabilmiş ender şehirlerden biridir” Katılıyor musunuz? Sermaye - sanat ilişkisini İstanbul üzerinden nasıl değerlendiriyorsunuz?
Evet, sanat ile sermayenin bir ilişkisi vardır ve Paris’in bu açıdan bir istisna olduğu da doğrudur. İstanbul da, şu anda dünyanın en gözde sanat merkezlerinden biri ve 2010 Avrupa Kültür Başkenti sıfatına sahip. Bu özelliğini daha çok, yüzyıllardır birçok medeniyete yapmış olduğu ev sahipliğine ve bu medeniyetlerden elde ettiği mirasa borçlu. Son dönemlerde de çeşitli vakıfların ve özel kuruluşların sanata yapmış olduğu büyük yatırımlar var. Ancak, sanatın en büyük sermayesinin; toplumdaki sanat bilinci, sanata karşı duyulan ilgi ve merak düzeyi olduğunu düşünüyorum. Bizim gibi, ‘sermaye’ adı altında nitelendirdiğiniz gruplara düşen en büyük görev, toplumumuzdaki sanat bilinci seviyesini artırmak olmalı.
Serbest piyasa ekonomisi; vakıflar, şirketler, kurumlaşmalar… Miladı 24 Ocak 1980 kararları olarak düşünürsek; ki ülkemizin ilk özel müzesi Sadberk Hanım da Vehbi Koç Vakfı desteğiyle aynı yıl açıldı. Bastırılmış müteşebbislik ruhu 80’den sonra açığa çıktı ve Koç ailesi de hızlıca harekete geçti diyebilir miyiz?
Vehbi Koç Vakfı’nın kuruluşunun üzerinden tam 40 yıl geçti. Vakfımızın kurulduğu ilk yıllardan itibaren başta kurucumuz Vehbi Koç olmak üzere, gerek aile bireyleri, gerekse sektörlerinde liderlik üstlenen öncü şirketlerimiz aracılığıyla aralarında kültür-sanatın da olduğu pek çok alanda topluma hizmet vermek için çaba harcadık. Bu çabamız halen devam ediyor. Sadberk Hanım Müzesi 1980’de açılsa da, binanın müzeye dönüştürülme fikri 1970’lerin ikinci yarısının başında doğmuş ve nitekim müze için hazırlıklar ve restorasyon çalışmaları 1978 yılında başlamıştır. Vakfımız büyüdükçe ve toplum için ürettiği değer arttıkça, yıllar içinde sadece kültür - sanata değil; eğitim, sağlık ve özellikle son yıllarda artan bir şekilde çevreye yaptığımız yatırımlar da hızlanmış ve gelişmiştir. Bugünkü Bienal sponsorluğumuzu da bu gelişim sürecinin bir devamı olarak görmekteyiz.
‘Tanas Berlin Türk Çağdaş Sanatlar Galerisi’, Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan ‘Türkiye’de Güncel Sanat’ sergi ve monografi dizisi, 10 yıllık bienal sponsorluğu ve açılması beklenen ‘Çağdaş Sanat Müzesi’ birlikte düşünüldüğünde Koç Holding Türkiye’de güncel sanatın neferi olma iddiasında diyebilir miyiz?
Bizim Koç Topluluğu olarak yönümüz, gözümüz hep ileride. Bienal de toplumların ilerlemesi için önemli odak noktalarından biri olan kültür-sanat alanı içinde. Kültür ve sanatın özünde yaratıcılık ve özgür düşünce var. Biz bu sponsorluk ile güncel sanat aracılığıyla bir konuşma ve tartışma ortamının oluşmasını, gelişmesini ve sanatçıların kendilerini özgürce ifade etmeleri için fiziksel imkânlara kavuşmasını destekliyoruz. Böyle bakınca, bizim odağımızda kültür ve sanat etkinliklerine Koç markaları adına ve ailemiz adına destek vermek yer alıyor. Bu alandaki çalışmalara katkıda bulunmaktan ve çorbada tuzumuzun olduğunu bilmekten son derece gururluyuz.
JÜLİDE KARAHAN
SKYLIFE BUSİNESS /EKİM 2009
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder