26 Ekim 2009 Pazartesi

KAYNAĞINA AKAN IRMAK: ANADOLU ATEŞİ


Uygarlıkların beşiği Anadolu’yu, 3000 halk dansı figürüyle dünyaya tanıtan Anadolu Ateşi, şimdi de İstanbul’u anlatmaya hazırlanıyor.



Hikâye tanıdık. Gazetelere verilen ‘dansçı aranıyor’ ilanı, 750 başvuru, seçilen 90 kişi… İki yıl boyunca günde en az 8 saatlik çalışma ve provalar… Kostüm, müzik, dekor derken 3 Mayıs 2001’de ilk gösteri. Ve o gün bugündür dilden dile, ülkeden ülkeye, gösteriden gösteriye büyüyen bir topluluk: Anadolu Ateşi. Ateşin bulunduğu, tekerleğin ilk kez döndüğü, paranın insan hayatına sızıverdiği topraklarda; kuvvetli bir duygunun peşinde onlar. Bir Türkiye dansı istiyorlar. Rehberleri bizzat Anadolu. Henüz yolun başındalar ama ipin ucunu yakaladıkları da herkesin kabulü. Devamını Anadolu Ateşi Genel Sanat Yönetmeni Mustafa Erdoğan’dan dinlemeli…


10 yıla kaç ülke, kaç gösteri ve kaç seyirci sığdı?



75 ülkeyi geçtik, 11 milyon seyirciyi aştık, 2500’ün üzerinde gösteri yaptık. Bu, benim beklentilerimin bile üzerinde.


Ve hâlâ ilk günkü gibi izleniyor. Aynı gösteriyi 3, 5, belki 10 kez izleyen vardır/mıdır? Nedir sırrı, tılsımı?



Benim bildiğim, Anadolu Ateşi’ni 18 kez izleyen bir yabancı çift var. Sanırım izlemeye devam ediyorlar da. Bu başarıyı en çok Anadolu kültürünün zenginliğine borçluyuz. O kadar zengin bir coğrafyada yaşıyoruz ki; hem tarihimiz çok köklü, hem edebiyatımız çok derin, hem halk müziğimiz çok renkli, hem danslarımız çok çeşitli. Bu miras ve birikim üzerinden ortaya çıkan eser elbette başarılı olacak. Sahne disiplini ve kullandığımız tekniğin evrenselliği de önemli tabii. Teknolojik gelişmeleri takip ediyor ve uyguluyoruz. Hem hikâyesi olan, hem de Anadolu’nun zenginliklerini öne çıkaran bir gösteri bu. Başarı kaçınılmaz.


3000’den fazla halk dansı figürü kullanıyorsunuz. Belki daha da fazla... Ama Anadolu sürprizlerle dolu. Araştırmalar devam ettikçe yepyeni müzik, dans ve kültürler çıkıyor mu karşınıza?


Anadolu kültürü sonsuz bir okyanus. Biz bu okyanus içinde sadece bir damlayı sahneye koyabiliyoruz. O kadar çok yeni şey öğreniyoruz ki... Bir köyden öteki köye kostümlerin, giysilerin, müziklerin, türkülerin değişmesi inanılmaz. Her yıl temmuz ayında iki arkadaşımız Anadolu’ya yeni danslar keşfetmeye gidiyor. Bilmediğimiz, gözden kaçırdığımız ya da derlenmemiş dansları küçük yaz festivallerden ve köy düğünlerinden bulup derliyorlar. Tek, tek. Biz de bunları repertuarımıza dâhil ediyoruz. Ama asıl, halk, dans üretim sürecini sürdürüyor. Her geçen gün yeni danslar çıkıyor ortaya. Onları da takip ediyoruz.


En son neler derlendi?



En son Hacı Bektaş bölgesini araştırdık. Önce Hacı Bektaş şenliklerine gidip alevi semahlarını; sonra Tokat, Amasra ve Adıyaman’daki dansları… Bir önceki sene de Kafkasya’daydık. Kars, Iğdır, Azerbaycan ve Yukarı Kafkasya’yı araştırdık. O yörenin danslarını repertuarımıza dâhil ettik. Önümüzdeki yaz önce bizim Ege sahillerini, daha sonra da Ege’yi etkileyen Girit kültürünü araştıracağız.


Oralardan yeni figürler çıkacak ve siz de onları kullanacaksınız, öyle mi?



Evet. Araştırdıkça, derine indikçe ve seyirciden bize gelen eleştiriler doğrultusunda repertuarı genişletiyoruz. Eksik olan Alevi, Kafkas, Çingene ve Roman danslarını ekledik. Orta Anadolu biraz eksikti, onu tamamladık. İçimize sindirerek tabii. Dansçılarımız zaman zaman Anadolu kültür tarihi, mitolojik sembollerin okunması, kabartma ve resimlerin yorumlanması gibi teorik dersler de alıyor. Bu konuda bize arkeolog hocamız Doç. Dr. Rüstem Aslan ve Nezih Başgelen destek oluyor.


Derslerin danslara nasıl bir etkisi oluyor?


Bir kere dansçılar ne kadar saygıdeğer bir iş yaptıklarının farkına varıyorlar. Çünkü dersler sayesinde figürlerin birer hareket bütünü olmanın ötesinde birer eski zaman lisanı olduğunu öğreniyorlar.


Anadolu Ateşi Akademisi’nin eğitimleri ne durumda?



1999’dan beri Anadolu Ateşi okullarında 1000’den fazla öğrenci yetişti. Öncelik kendi dansçı ihtiyacımızı karşılamaktı. Şimdi, aynı anda dört ayrı gösteri yapabiliyoruz. Geçenlerde; aynı gece Filistin, Paris, Martinik ve Antalya’da sahnedeydik. İlk yıllar dışarıya pek açılmadan Türklerin ne kadar iyi dans ettiğini dünyaya göstermek istedik ve yabancı dansçı almadık ama Ekim’den itibaren yurtdışından da öğrenci kabulüne başladık.


OĞLUM KENDİNİ HEKTOR SANIYOR



Sultanların Dansı, Anadolu Ateşi, Dawool, Troya ve Evolution… Sizin gönlünüz hangi gösteride?


Troya, bütün birikim ve tecrübemizin karşılığını aldığımız bir gösteri. Dünya çapında bir yapım. Ben hep Anadolu Ateşi’nden daha güzel bir şey olamaz derdim, ilk göz ağrımızdı o. Ama Troya başka bir derinliği barındırıyor özünde. Troya’nın farkı, iddiası; onun ilk defa Anayurdunda Troyalılar tarafından sahneye koyuluyor olması. Batı uygarlığının merkezindeki bir efsanenin bize ait olduğunu bütün dünyaya duyuruyoruz; bu gerçekten önemli.


Anadolu kültürünün farkına varılması için, siz, kişisel olarak neler yapıyorsunuz? Oğlunuzun eğitiminde mesela…


Anadolu Ateşi hikâyeyi sahnede bütünüyle anlatıyor ama Troya’yı izleyenler, özellikle gençler ve çocuklar evlerine gittiklerinde konuyu araştırmaya devam ediyorlar. Oğlum Atlas zaten Anadolu Ateşi’yle büyüdü. Ona da her şeyi öğretmeye çalışıyorum. Atlas, Troya'nın bütün karakterlerini biliyor; kendini Hektor sanıyor. Homeros’un şiirini okuyabiliyor. En güzeli bu zaten; kültürümüzün bir kuşaktan diğerine aktarılabilmesi…


Bir sonraki halka ne?


Yeni oyunumuz İstanbul. Troya’nın yoğun dünya turnesi devam ederken eş zamanlı olarak İstanbul’u hazırlıyoruz. İstanbul’un tarihini, bugününü, kendisini anlatan, ismi İstanbul olan bir oyun hazırlıyoruz. Onun prova ve çalışmaları devam ediyor. 2010’a yetişecek. 2010’da dünya, geçmişten günümüze her şeyiyle bir İstanbul hikâyesi izleyecek.


JÜLİDE KARAHAN

ANADOLUJET/EKİM 2009

..........

Hiç yorum yok: