24 Nisan 2011 Pazar

SANAT/HAYAT: "AMA HANIMEFENDİ BUNLAR ÖYLE BİLDİĞİNİZ ÇANTALARDAN DEĞİL"

Sanatçı Handan Börüteçene'nin 'Sessizlik Bozulmasın Diye Çiçekler Kokularını Salmadı' isimli sergisi -kendi deyişiyle canlı aksiyonu- var 10 gündür. Yapı Kredi Kültür Merkezi'nin girişinde. Camın ardında, vitrinde. Kâzım Taşkent Sanat Galerisi ise kapı duvar. Tam anlamıyla, yani kapısına gerçekten duvar örülmüş.

"Neler oluyor burada?" diyoruz bekçiye. "Bitti işte!" diyor. "Ne bitti?" "Bilmiyor musunuz, galeri kapandı tamamen. Bu da galiba son sergi. Binanın bu tarafını boşalttık, tadilat var." "Tadilattan sonra?" "Bir şey olacağı yok, iki galeri de kapandı işte..." Allah Allah... Hâlbuki fazla değil, kısa bir süre önce Zaman Pazar'dan Murat Tokay'a verdiği söyleşide "Kurum olarak küçülmemiz söz konusu değil. Sergi salonlarının da bulunduğu binamızda tadilat yapılacak, biz yerimizde kalıyoruz. Binanın bir bölümü satıldı ama taşınma yok. Daha çağdaş salonları olan bir yapıya dönüşeceğiz." demişti Tülay Güngen -Yapı Kredi Kültür Sanat'ın başındaki isim-.

Sergiye dönelim. Giriş bir atölyeye dönüşmüş. İki kişi çalışıyor içeride; sabahtan akşama kadar çanta ve cüzdan dikiyorlar. Gerçek çantacılar, Bayrampaşa'dan gelmişler. Mavi önlükleri var, gayet mutlular. "Kaç para bu çantalar?" diyoruz. "O elinizde tuttuğunuz 300 lira, şu küçük cüzdan da 100..." Yok artık diyecek oluyoruz; ama'yla başlayan bir cümleyle öylece kalıyoruz: "Ama hanımefendi bunlar öyle bildiğiniz çantalardan değil, belgeyle satılıyor; kolunuza takıp çıkmayacaksınız herhalde... Savaş karşıtı çantalar bunlar, her biri bir sanat eseri. Hikâyeleri de epey eski."

Neredeyse 10 yıl kadar... Şöyle ki; 2002'de Handan Börüteçene'ye Venedik'ten bir sergi teklifi gelir. Herkesi barışa davet eden dev bir masa örtüsü hazırlamaya karar veren sanatçı, Andrea Vicentino'nun Osmanlı-Venedik İnebahtı Savaşı'nı anlatan tablosunu basar örtüye. Üzerine de farklı savaşlardan insan dramları... Örtü masaya serilir, üzerine de isim niyetine 'Barış İçin Ayrılmıştır' notu. Bir yıl sonra, 2003'te Borusan Sanat Galerisi için 'İki Oda Bir Salon: Huzur' isimli bir yerleştirme yapar sanatçı. Mobilyalarda yine önemli ressamların -Uccello ve Picasso- savaş tasvirleri. 2004'te de Fransız Kültür Merkezi'nin kafeteryasına yayılan 'Kimdim Buralarda, Yarın Kim Olacağım' isimli bir çalışma. Şimdi tüm o sergilerdeki işler kesilip biçiliyor ve çantaya dönüşüyor.

Bir iyi bir kötü haber. Kötü olan, sergi pazartesi günü kapanıyor. Yani bugün gördünüz gördünüz, çantalardan aldınız aldınız... İyi olan bir başka bekçiden: "Binanın bu tarafında tadilat kaç sene sürer hiç bilmiyoruz ama eninde sonunda bitecek. İşte o vakit yine galeri koyarlar içine. Yoksa toplanıp kapıya dayanırsınız zaten. Dayanırsınız değil mi?" j.karahan@zaman.com.tr


***
Sait Faik taşınıyor!


Herkeste bir tatsız telaş, buz gibi bir "nereden duydunuz?" sorusu. Demek ki doğru: Türk edebiyatının 'Kelebek Avcısı' Sait Faik Abasıyanık tüm külliyatıyla beraber Beyoğlu'ndan Levent'e taşınıyor. Yapı Kredi Yayınları'ndan İş Bankası Kültür Yayınları'na. Yapı Kredi, Sait Faik'in yayın haklarını satın aldıktan sonra yazarla ilgili hayli kapsamlı bir araştırmaya girişmiş, Burgazada'da Sait Faik'in müzeye dönüştürülen evindeki yazarın daha önce hiç bilinmeyen fotoğraflarını, mektuplarını ve yazılarını gün ışığına çıkarmıştı. Yazarın kilitli dolap ve bavulundan çıkan her şey -alışveriş listeleri ve faturaları da dâhil- Yapı Kredi arşivindeydi. Şimdi bakalım neler olacak? İş Bankası Kültür Yayınları'nın iddialı projeleri vardır elbette...

***
Dâhil değil şahit


Bir tiyatro oyunundan beklediğimiz nedir? Oyunu izlerken kendi varlığımızı tamamen unutarak sahnedeki dünyaya dâhil olmak mı yoksa üç replikten birinde kendi geçmişimizdeki/kendi ülkemizin geçmişindeki bir şeylerle -genellikle hatalar- yüzleşmek mi? Oyunun adı 'Düğün'. Eski bir köşkün anne karnını andıran korumacı/kollamacı ama bir o kadar da rahat/geniş mutfağında geçiyor. İçinde besleniliyor, dinleniliyor, düşünülüp tartışılıyor ve en nihayetinde büyüyüp serpiliniyor. Dört kadının -anneanne, kız, torun ve yardımcı/dadı- kahkaha ve gözyaşlarını gümüş çatallar arasında sakladığı mutfak; tüm yüzleşmelerin/hayatın merkezi. Cila yani düğün ise bahçede. Bir vakitten itibaren gelinin arkadaşı, görümce, kaynana ve garsonun da dâhil olduğu oyunda; gelinin gecikmesi, damadın hırlaması, kaynana dedikodusu, ev sahibi burnu büyüklüğü ve birkaç ayrı anne-kız yüzleşmesi mevcut. Herkes kendi anne, görümce, anneanne ve kaynanasını düşünüyor çıkışta. Ama şu var; dâhil değil, şahit olunan bir oyun Düğün.


JÜLİDE KARAHAN / ZAMAN PAZAR

...

Hiç yorum yok: