5 Nisan 2012 Perşembe

CANIN ‘ANADOLU İNSANI TEBESSÜMÜ’ ÇEKİNCE…

Yaşıyorsun, yaşıyorsun, yaşıyorsun… Sonra bir gün o yaşadıklarını hatırlamaya çalışınca; bir film izliyor gibi oluyorsun.

İstanbul’a yeni gelmişsin… Tarih 17 Aralık 2004’ü gösteriyor; tam da Avrupa Birliği Zirvesi günü. Zirveden dört gün önce Tophane’deki 4 No’lu Antrepo bir müzeye dönüşmüş; alelacele. Ama ne müze… Gazeteler anlatmış günlerce: O akşam; gencinden yaşlısına, hippisinden kelli fellisine tüm sanat camiası Tophane’nin engebesiz ve geniş kaldırımlarından geçerek İstanbul Modern’in açılışına gitmiş. Falanca da varmış, filanca da…

Üç beş gün sonra gelinlik gibi kabaran merakına engel olmayıp gidiyorsun müzeye; bir fotoğraf sergisi… İsmi ‘Biz’den Görünenler: Cumhuriyet Sonrası Türk Fotoğrafından Bir Seçki’. Seviyorsun. Sonra, bir bahar akşamüstü, canın ‘Anadolu insanı tebessümü’ çekiyor. Kalkıp gidiyorsun. Kapanmış sergi, yerinde bir başkası. İsmi ‘Buluşma’. Sadece portreler bu defa; tebessümlü tebessümsüz... Yani, başka bir şey istesen olacakmış! Kimler yok ki; Âşık Veysel, Nazım Hikmet, Yaşar Kemal, Orhan Veli, Aliye Berger, Abidin Dino... Hatta Pablo Picasso, Dustin Hoffman, Salvador Dali... Bir sonraki ziyaretin iş için. İstanbul’da bilmem kaçıncı Dünya Mimarlık Kongresi yapılıyor ve sen görevlisin. Kongreye eşlik eden sergi İstanbul Modern’de: ‘Cityrama’.

BÜTÜN SERGİLER SENİN İÇİN AÇILIYOR

Sonunda ayağın iyice alışıyor; artık bütün sergiler senin için... Bir sürü fotoğrafçı tanıyorsun; henüz bizzat değil ama yakında o da olacak. Özenip küçük bir makine alıyorsun. Sonra; gençlik işte; olaylar, olaylar... Derken makine kayıp. Hâlâ…

O sırada hikâyesi kocaman bir sergi açılıyor. Tutuluyorsun. İsmi ‘Cumhuriyet'in Işığında Othmar Pferschy Fotoğrafları’. Hikâye şu: 1898’de Avusturya’da doğan Othmar Pferschy, 9 Ekim 1926'da, gençliğin verdiği serüven arzusuyla Viyana garından bindiği Şark Ekspresi’yle İstanbul'a geliyor. Niyeti, birkaç hafta turistçilik oynamak. Ama tesadüf, bir gazete ilanı çıkıyor karşısına. Pera'nın tanınmış fotoğrafçılarından Jean Weinberg bir yardımcı arıyor yanına. Sonrası sergide: Okullar, sokaklar, caddeler, stadyumlar, parklar, meydanlar, törenler, köylü çocuklar, işçiler, ata binenler, tenis oynayanlar, piyano çalanlar... Taa 12 Ekim 1950’nin öğleüstüne kadar. O gün Ankaralı fotoğrafçılar bir masa başına toplanıyor ve “Sayın Bay” hitabıyla başlayan şu mektubu yazıyor: “… Eğer bu yıl da Ankara’ya el atarsanız buradaki fotoğrafçılar vesikalarla Emniyet Umum Müdürlüğü ve hükümette bu işle alakalı olanlar nezdinde teşebbüste bulunacak ve sizi Türkiye’de kalamayacak vaziyete düşürecek. Aklımıza bile getiremeyeceğimiz hadiselerden kurtulmak için dikkatli olmanızı tavsiye ederiz.”

Pferschy’nin cevabı: “... Anadolu yolculuklarımda çoğu kez hayatım üzerine kumar oynayıp kendimi felaketle sonuçlanacak derecede yordum. Çoğu kez hasta hasta ve ateşim varken çalıştım. Bunu da hesaba katın, benim gibi bir adamı incitme hakkını o zaman elde edersiniz. Hükümetin iyi para ödediği doğrudur; ama bu işin parayla ölçülecek yanı da yoktur ve sadece yararlı bir insan olma idealizmi ve bilinciyle yapılabilir. Herhalde benim para içinde yüzdüğümü sanıyorsunuz. Büyük yanılgı beyler. İdealistler gereğinden fazlasına asla sahip olmazlar...”

Ama işte… Çalışma izni iptal edilip ticari fotoğraf çekmesi yasaklanınca ülkemizi mecburen terk ediyor Pferschy, 1969’da… Dünyayı da 1984’te… Bak şimdi, gözlerin doldu. O gün de böyle olmuştu. Tarık Dursun K.’nın dediği gibi “Hiçbir şey değişmemişti, doğruydu; hiçbir şey değişmiyordu, doğruydu; hiçbir şey değişmeyecekti, o da doğruydu.” Ama sonra Pferschy’nin kızı Astrid von Schell, babasının 1.714 negatif ve 1.293 basılmış fotoğraftan oluşan arşivini İstanbul Modern’e bağışlamıştı ve senin içinde kelebekler uçuşmuştu. Aynı uçuşma, Gökşin Sipahioğlu Paris’ten kart attığında da olmuştu. Kartta onun 1964’te İstanbul Fulya Deresi Memleket Tiyatrosu’nda çektiği dans eden kısa saçlı kız vardı. O fotoğrafı da ilk defa yine İstanbul Modern’de, ‘Doğru Yerde Doğru Zamanda’ başlıklı sergide görmüştün.

26 SERGİ, 220 SANATÇI VE 2364 FOTOĞRAF

Bir süre sonra İstanbul Modern’de gördüğün fotoğraf sergilerinin sayısına parmakların yetmez oldu. Şimdi tekrar sayıyorsun; 26 sergi, 220 sanatçı ve 2364 fotoğraf… İçlerinde André Kertész de var, Magnum Fotoğrafçıları da, Andreas Gursky de. Hani geçtiğimiz aylarda 'Rhein II' isimli fotoğrafı 4 milyon 338 bin dolara satılarak 'dünyanın en pahalı fotoğrafı' mertebesine yükseldi ya… İşte o.

Ama doğruya doğru… Bu sergilerin kimileri sana hiç değmedi, kimileri de içine çiçekler dikti. Mesela Camera Obscura ilkesine sıkı sıkı bağlı ‘İğne Deliği Fotoğrafları’. 29 Nisan’ın ‘Dünya İğne Deliği Günü’ olduğunu bile unutmadın. Hâlâ… Böyle şeyleri seviyorsun. Steve McCurry’nin üretim bandından çıkan son Kodachrome filmiyle - sadece 36 kare - çektiği ve bir dönemin kapanışına tanıklık eden ‘Son Kodachrome Filmi’ isimli sergiyi de, sırf bu yüzden, hikâyesinden sevdin. Yoksa fotoğraflar iyi bile değildi…

Düşününce; hayatının bir dönemi İstanbul Modern’deki fotoğraf sergileriyle geçti; onlara paralel… Şimdi durduk yere filmi başa sardıran yine bir sergi: ‘Dünden Sonra’. İstanbul Modern Fotoğraf Galerisi’yle birlikte müzenin tüm alt katına yayılan sergide, 53 sanatçının 179 yapıtı var. 66 sanatçının 213 çalışması da dijital ortamda… Bu, çok geniş bir seçki: Fotoğrafın Osmanlı’daki ilk adımlarından Cumhuriyet dönemi belgesel eğilimine, 1932’de açılan halkevleri çalışmalarından 1950, 60 ve 70’lerin artistik çekimlerine, kavramsal yaklaşımlardan dijital denemelere… Serginin küratörlüğünü, açılışından bu yana İstanbul Modern Fotoğraf Galerisi’nin yöneticiliğini yapan ve bugün 7311 fotoğrafa ulaşan koleksiyonun kimliğini biçimlendiren Engin Özendes yapıyor.

Canı ‘Anadolu insanı tebessümü’ çekenler, yani sergiyi görmek isteyenler için son tarih 3 Haziran..

JÜLİDE KARAHAN

FOTOĞRAF DERGİSİ / NİSAN -MAYIS 2012

..

Hiç yorum yok: