1 Nisan 2012 Pazar

Gittiğiniz Bir Eviniz, Gittiğiniz Bir İnsanınız Yoksa


Tolga Çevik’le hem geçtiğimiz günlerde vizyona giren filmi “Sen Kimsin”i hem de dünyanın geri kalanını huzurlu bir şekilde izlemenin inceliklerini konuştuk… O incelikler tek cümleyle şöyle: “Hangi mesleği yaparsanız yapın; gittiğiniz bir eviniz, gittiğiniz bir insanınız yoksa bir yalpalanma vardır.”


Sen Kimsin, parça parça komik sahnelerden mi oluşuyor?

Yok. Çok ciddi bir senaryosu var. Hollywood’lu bir senaryo profesörüne danışarak, gerçek ve doğru bir senaryo nasıl yazılır diye tartışarak yazdık. Kafamızda bir hikâye vardı, karakterler vardı. En doğru hikâye kurma sistemini araştırdık. Yani öyle oturup “ah çok komik olsun” diye çay içerek yazmadık.

Filmin bir derdi, bir meselesi var mı?

Bir şey anlatalım, yüreklere dokunsun gibi bir derdimiz yok. Bu işin ismi eğlence. Derdimiz, seyirciye “1,5 saat boyunca ne güzel eğlendim” dedirtmek.

Eğlence neşeye dönüşebiliyor mu?

Tabii ki efendim. Ben hiç üzdüm mü? Valla ben 157 defa falan seyrettim, neşe hissediyorum. Rencide etmeden, rahatsız etmeden yaptığımız komediyi; bir seviye daha yukarı taşıyarak yazdık bu hikâyeyi. Tarihteki ilk dedektif, Tekin değil tabii ki… Ama bizim derdimiz herkesin iki milyon defa izlediği bir hikâyeyi iki milyon birinci defa izletmek... Senaryo okuyanlar bilir; dünyada altı tane konu vardır. İşin matematiği bu. Yedincisi yok. Shakespeare yazmış bitirmiş zaten hepsini.

Ya eleştiriler…

Eleştiri değil efendim onlar… Fikir. Benle ilgili eleştiriyi bir tek ben yaparım.

Beğenilmeyince bir can sıkıntısı, bir hayata küsme durumu olmuyor mu?

Ben biraz etkilenen bir insanım aslında ama etkilenmemem gerektiğini öğretiyor dostlarım bana. Hayatınız bir kumanda tuşuna bağlı… Sizin o işe altı ay emek sarf ettiğinizi düşünmüyor kimse. Bakıyor, daha birinci dakikada “ben bunu beğenmedim” deyip kanalı değiştiriyor. Bunlara hazırlıklı olmak lazım. Kendini köprüden atacak hale gelmemek lazım. Sevecek adam kadar sevmeyecek adam da olabilir. Bu seni daha çok kamçılamalı… Sevmeyenlere nasıl sevdireceğim diyerek delirip daha çok çalışmalı. Hayata küsmek pek bize göre değil. Ben “Komedi Dükkânı”na başlarken de “saçmalama ya, böyle bir şey tutar mı hiç” demişlerdi…

Hâlâ kabul etmek istemeyenler için; “Komedi Dükkânı”…

“Komedi Dükkânı” benim eğitim aşamamdı. Nedir sınırlarım, ne kadar delirebilirim dedim ve gördüm. Sonuna kadar delirebilirmişim. Ama bitti. Hâlâ soranlar var. “Film hayırlı olsun da Komedi Dükkânı ne zaman başlıyor abi?” diye... Twitter’a “Film güzel ama Komedi Dükkânı gibi değil…” yazıyorlar mesela. E değil tabii; biri başka, biri başka. Bizim böyle bir hastalığımız var; alakasız şeyleri birbiriyle mukayese etmek gibi... Olmaz ki.

Bir özdeşleşme var tabii; ancak yeni projelerle kırılabilecek… Onlar neler?

Bir sürü şey var kafamda. Ama şimdi “şöyle bir şey yapacağım” diyorsun, yapmayınca ya da süre uzayınca “aaa yapamadı” oluyor. O yüzden şu anda söylemiyorum. Öyle enteresan bir dünya ki haftaya ne olacağını bilmiyoruz. Beş sene sonrası için kesin yapıyoruz diyemezsiniz. Ama tabii hiçbir şey ters gitmezse beş sene sonra ne yapacağım var kafamda. Çünkü beş sene sonra kaç yaşında olacağımı, neler yapmam gerektiğini, nelerin daha güzel olacağını biliyorum.

Ama sonucu bilmiyorsunuz…

Bilemeyiz. Bilmediğimiz çok şey var. Mesela konservatuarı burada okumak nasıl olurdu bilmiyorum, hiçbir zaman da bilemeyeceğim.

Ukte değil ama değil mi?

Neden olmasın... Her akşam annenizin dolmasını yemek var, bir de yıllarca yiyememek var. Yurtdışında okuduğum için şanslıyım ama burada olmadığım için şanssızım. Nasıl değerlendirdiğinize bağlı. Ben evcimen bir insanım. O yüzden yıllarımı uzakta geçirmek benim için önemliydi. Ölüyorum deseniz birinin yanınıza gelmesi en iyi şartlarda bir gün... Ayrı kalmak, nerede ayrı kaldığınla da ilgili.

Evcimenlik… 17 yaşından beri evlenip çocuk sahibi olmayı istemek… Nasıl bir şey bu?

Şimdi bakın. Bazı değerlerimiz var… Yaşadığınız ülkede o değerleri elinizin tersiyle itemezsiniz. Bir de hangi mesleği yaparsanız yapın; gittiğiniz bir eviniz, gittiğiniz bir insanınız yoksa yalpalanma vardır. Biz böyle büyüdük. Biz ailenin güzel bir şey olduğu mefhumuyla büyüdük. Benim eşim 23 yaşındayken ikinci çocuğunu doğurmuştu. Hayatından hiç de muzdarip değil. Değil çünkü hayat ne istediğinizle ilgili karşılıklar verir. Biz bunu istiyorduk. Ben oyuncuyum; sahneye çıkarım, sonra da evime giderim. Bunda anormal bir şey yok. Bunu konuşmak garip… Ne kadar güzel bir aile... Hayat kimseye farklı davranmıyor. Hayatın size davranışı sizin onu nasıl algıladığınızla ilgili. Kendini farklı gören farklı kalır.

****

Çevre Sizden Kalabalık

Şimdi bizim kadar eğlenen iki çocuğumuz var. Eğlenen bireyler yetiştiriyoruz. Kendileri eğlenen… Amaç çevreyi eğlendirmek olursa kendinize yetemezsiniz. Çevre sizden kalabalıktır. Çevreyi beslerken kendinizi ihmal edersiniz, başka bir insan olursunuz, siz olmazsınız.

Biz Evlenelim Ya…

Eşimle flört etmeye başladığımız andan itibaren ayrılacağımızı hiç düşünmedik. Sanki şey denmişti: “Siz evleneceksiniz ama 20 yaşında tanışacaksınız.” O anı çok iyi hatırlıyorum; ilişkimizin birinci ayıydı, durup dururken “biz evlenelim Özge ya” dedim. O da “evet ya, evlenmemiz lazım bizim” dedi.

Millet Finale, Ben Oyuna…

Ben İlkokul ikide izin alıp, dersi bölüp, çıkıp oynuyormuşum. Öğretmenlerim anlatıyor, ben hatırlamıyorum. Karar verdiğimi de hatırlamıyorum ama millet finale hazırlanırdı, ben oyun yazardım. Zaten ben başka bir şey olacağımı hiç düşünmedim.

Sen Kimsin

12 Mayıs 1974 İstanbul doğumlu Tolga Çevik, yurtdışında aldığı tiyatro eğitiminin ardından önce Hadi Çaman Tiyatrosu sonra BKM’de çalıştı. Hikâyesini yazdığı Sen Kimsin isimli filmde ona; Zeynep Özder, Köksal Engür, Toprak Sergen ve Pelin Körmükçü eşlik etti. Filmin yönetmeni ise Ozan Açıktan.


Jülide Karahan

Anadolujet Nisan 2012

Hiç yorum yok: