İSTANBUL –HENÜZ – BİR MÜZELER
ŞEHRİ DEĞİL AMA O YOLDA İLERLEDİĞİ KESİN. YILLARA MEYDAN OKUYAN TOPKAPI SARAYI
VE ARKEOLOJİ MÜZELERİ BİR YANA İSTANBUL MODERN, PERA VE SAKIP SABANCI GİBİ ÖZEL
MÜZELER VAR ŞEHİRDE. AMA BİR DE UNUTULANLAR, UZAKTAKİLER, HENÜZ KEŞFEDİLMEYEN
VE GİZLİ KALANLAR…
MÜBADELE MÜZESİ
Uzun uzun yolları aşıp Çatalca’ya
vardık. Son durağımız Mübadele Meydanı. Bir köşede dev gibi bir çitlembik
ağacı; 150 yaşında ve de koruma altında; diğer bir sürü şey gibi. Ne gibi?
Evler, eşyalar, anılar ve hayatlar… Önce, küçük tahta tabureleri olan bir
kahvehaneye oturduk; birazdan Türkiye’nin ilk ve tek Mübadele Müzesi’ni
gezeceğiz. Restorasyonu iki yıl önce biten müzeyi elbette merak ediyoruz ama
daha çok merak ettiğimiz bir şey var sokakta: Geçmiş zaman hikâyeleri. “Anlatırım
beyav” diyor Fehim Uçan, 93 yaşında, 1. kuşaktan: “4 yaşındaydım. Apar topar
bindik gemiye. İndik ki gelmişiz. Bir tek yastık yorgan yanımızda. Ev verdiler
bize, biraz da mal. İş bitti. Ne diyeyim? Atatürk çağırdı geldik beyav...”
Çamaşırları ipten ıslak ıslak toplayıp, yemeğin altını pişmesini beklemeden
söndürüp gelmişler. Ceplerinde belki döneriz düşüncesi, sırtlarında en
kıymetlileri. Günlükler, fotoğraflar, mektuplar, porselenler, aile yadigârı
takılar, çeyizler, dokumalar, işlemeler... Girit kırmızısı nakış işi en özeli
ve güzeli.
***
GÜLCEMAL GEMİSİ
Lozan Mübadilleri Vakfı ve Çatalca
Belediyesi öncülüğünde İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı desteğiyle
kurulan Mübadele Müzesi, Yunanistan’dan Türkiye’ye göç eden Türklerin göçten
önceki ve sonraki yaşam biçimlerini şimdiki kuşaklara tanıtmayı amaçlıyor. Mübadele
tarihiyle ilgili bilgi ve belgenin toplandığı arşiv niteliğindeki müzede;
Yunanistan’dan gelenleri taşıyan Gülcemal isimli geminin maketi de bulunuyor.
DEPO MÜZE
İstanbul bir saraylar, köşkler ve kasırlar şehri. Onların her biri, içlerindeki
her türlü mobilya ve eşyayla birlikte teşhirde. Düşününce, kendileri zaten bir
müze. Ama görünenler görünmeyenlerin pek azı. Tüm o saray, köşk ve kasırlardaki
türlü çeşit eşyanın fazlası Beşiktaş’ın göbeğindeki Depo Müze’de. 2006 yılında
açılan Depo Müze’nin tavanları ahşap, duvarları taş, kokusu mayhoş. İçeride her
daim aynı müzik: Klasik Türk Musikisi. Etrafta on binlerce obje. Çini sobalar,
mangallar, bakır kazanlar, ibrik ve semaverler, porselenler, camlar, kristal ve
gümüş sofra takımları, ipekli perdeler, tüller, gümüş şamdanlar, gaz lambaları,
kandiller… Daha neler neler… Müzenin depolama ve sergileme bölümleri ayrı ama
ikisi de ziyarete açık.
PATRİKHANE
MÜZESİ
Fatih Kumkapı Muhsine
Hatun Mahallesi Sevgi Sokak’tayız. Yollar nasıl dar. Ne demişler: Ne kadar
teşkilat o kadar müşkilat! Ermeni Patrikhanesi’nin altındaki Patrik IX. Hovhannes
Golod Müzesi’ni ziyaret edeceğiz. Hıristiyan dünyasının kutsal emanetlerinin
korunduğu müze 2006’da açılmış aslında ama pek bilen gören yok.
Saklı, gizli ya da ziyaretçiye kapalı değil ama gezebilmek için telefon açıp
randevu almak gerekli. Sebebi: Müzeye aynı anda sadece 10 kişi girebiliyor.
Çünkü çok küçük, çok bölmeli ve çok kalabalık. Ermeni
Patrikhanesi Birinci Sekreteri Vağarşag Seropyan anlatıyor, biz
dinliyoruz: “Köşedeki kırmızı pelerin 1700 başlarında yaşamış Patrik Golod’un
kişisel eşyalarından. Şu piskoposluk tacı 1681’de Diyarbakır civarından geldi. Büyük
taht Yıldız Sarayı’ndan hediye. Karşıdaki büyük sini Kayseri’den. Onun
karşısındaki büyük çan 1895 tarihli. Duvarlardaki yağlıboya tablolar Hagop Egoyan tarafından
restore edildi. Hiç kimseye ait olmayan şu yüz Kasımpaşalı. Şaka,
şaka! Mankeni oradan aldık. Giydirdik. Bir din adamının nasıl giyindiğini merak
edenler için… Piskopos ya da patrik önemli günlerde işte böyle giyiniyor demek
için...”
***
KÜÇÜK BİR ANADOLU TURU
İnsanı;
Tokat’tan Ankara’ya, Çorum’dan Sivas’a, Van’dan Bursa’ya, Kayseri’den
İstanbul’a bir geziye çıkaran müze, günümüzdeki halini ancak 2010’da alabilmiş.
Ruhani
Kurul Başkanı Episkopos Aram Ateşyan ve araştırmacı yazar Arsen
Yarmayan’ın çabalarıyla… Müzenin yan tarafında eski bir hapishane var. Ekip, ileride
orayı da müzeye dâhil edecek.
MATBAA MÜZESİ/ATÖLYESİ
Rahmi M. Koç Müzesi’nin
açık sergileme alanına bir konuk geldi: Nostaljik Matbaa Atölyesi/Müzesi. Ziyaretçiyi kurşun harfler devrinde küçük bir yolculuğa
çıkaran proje Promat Matbaacılık’ın 20. yıl etkinlikleri kapsamında hayata
geçti. 1950 ve 60’lı yılların basım tekniklerini önümüze seren müze matbaa tarihinin canlı tanığı. Şöyle ki; tarihi
tipo tekniği, elle kurşun harf dizimi, metal klişeler ile baskı uygulamaları, kâğıt
kesimi ve ciltleme gibi tekniklerin hepsi eski ustalar tarafından bir bir
yapılıyor. Ziyaretçinin karşısında… Mekânda ayrıca matbaacılık üzerine seçilmiş
kitap, hurufat, klişe ve efemeralar da var.
FOTOĞRAF MÜZESİ
İstanbul’un tarihi semti Kadırga’da, Kadırga Parkı’nın yanındaki Kadırga
Kültür Merkezi’ndeyiz. Orası
artık İstanbul Fotoğraf Müzesi.
1000 metrekarelik bir alana
kurulan müzede karşımıza çıkan ilk şey, Kadırga’yı anlatan
fotoğraflardan oluşan cep salon.
Beş fotoğraf galerisi yanı sıra bir fotoğraf arşivi ve kütüphaneden
oluşan müzenin yegâne sergisi klasikler galerisindeki Cumhuriyet Dönemi
Ustaları-İz Bırakanlar. Sergide kimileri artık aramızda olmayan 50 fotoğrafçının
çalışması var. Müzenin 9 Şubat’a dek açık kalacak süreli sergilerine gelince…
İlki; her kuşaktan ve kesimden, alaylı ya da eğitimli 200 fotoğraf sanatçısının
eserlerinden oluşan Fotoğrafımızda Bugün-2011. İkincisi; albümler, kitaplar ve
portfolyolardan oluşan Basılı Fotoğrafımız-Albümler. Geçtiğimiz aylarda Fatih
Belediyesi ve Fotoğraf Dostları Derneği’nin işbirliğiyle açılan müzenin en çok
ilgi gören objesi ise girişteki büyük format fotoğraf makinesi.
***
FOTOĞRAFIN SEYRİ
Dünya fotoğraf tarihinin ilk sayfaları, İbn-i
Heysem’in Camera Obscura ile güneş tutulmasını izlemesiyle açılıyor. İcadından
hemen sonra –neredeyse 200 yıl önce- Osmanlı'ya gelen fotoğraf, Beyoğlu'ndaki
fotoğrafhanelerden saraylara, cephelerden uzak illere geniş bir seyir izliyor.
JÜLİDE KARAHAN
SKYLIFE HAZİRAN 2012
..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder