18 Haziran 2012 Pazartesi

İSTANBUL’UN GİZLİ MÜZELERİ



İSTANBUL –HENÜZ – BİR MÜZELER ŞEHRİ DEĞİL AMA O YOLDA İLERLEDİĞİ KESİN. YILLARA MEYDAN OKUYAN TOPKAPI SARAYI VE ARKEOLOJİ MÜZELERİ BİR YANA İSTANBUL MODERN, PERA VE SAKIP SABANCI GİBİ ÖZEL MÜZELER VAR ŞEHİRDE. AMA BİR DE UNUTULANLAR, UZAKTAKİLER, HENÜZ KEŞFEDİLMEYEN VE GİZLİ KALANLAR…


MÜBADELE MÜZESİ

Uzun uzun yolları aşıp Çatalca’ya vardık. Son durağımız Mübadele Meydanı. Bir köşede dev gibi bir çitlembik ağacı; 150 yaşında ve de koruma altında; diğer bir sürü şey gibi. Ne gibi? Evler, eşyalar, anılar ve hayatlar… Önce, küçük tahta tabureleri olan bir kahvehaneye oturduk; birazdan Türkiye’nin ilk ve tek Mübadele Müzesi’ni gezeceğiz. Restorasyonu iki yıl önce biten müzeyi elbette merak ediyoruz ama daha çok merak ettiğimiz bir şey var sokakta: Geçmiş zaman hikâyeleri. “Anlatırım beyav” diyor Fehim Uçan, 93 yaşında, 1. kuşaktan: “4 yaşındaydım. Apar topar bindik gemiye. İndik ki gelmişiz. Bir tek yastık yorgan yanımızda. Ev verdiler bize, biraz da mal. İş bitti. Ne diyeyim? Atatürk çağırdı geldik beyav...” Çamaşırları ipten ıslak ıslak toplayıp, yemeğin altını pişmesini beklemeden söndürüp gelmişler. Ceplerinde belki döneriz düşüncesi, sırtlarında en kıymetlileri. Günlükler, fotoğraflar, mektuplar, porselenler, aile yadigârı takılar, çeyizler, dokumalar, işlemeler... Girit kırmızısı nakış işi en özeli ve güzeli.
***
GÜLCEMAL GEMİSİ
Lozan Mübadilleri Vakfı ve Çatalca Belediyesi öncülüğünde İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı desteğiyle kurulan Mübadele Müzesi, Yunanistan’dan Türkiye’ye göç eden Türklerin göçten önceki ve sonraki yaşam biçimlerini şimdiki kuşaklara tanıtmayı amaçlıyor. Mübadele tarihiyle ilgili bilgi ve belgenin toplandığı arşiv niteliğindeki müzede; Yunanistan’dan gelenleri taşıyan Gülcemal isimli geminin maketi de bulunuyor.


DEPO MÜZE

İstanbul bir saraylar, köşkler ve kasırlar şehri. Onların her biri, içlerindeki her türlü mobilya ve eşyayla birlikte teşhirde. Düşününce, kendileri zaten bir müze. Ama görünenler görünmeyenlerin pek azı. Tüm o saray, köşk ve kasırlardaki türlü çeşit eşyanın fazlası Beşiktaş’ın göbeğindeki Depo Müze’de. 2006 yılında açılan Depo Müze’nin tavanları ahşap, duvarları taş, kokusu mayhoş. İçeride her daim aynı müzik: Klasik Türk Musikisi. Etrafta on binlerce obje. Çini sobalar, mangallar, bakır kazanlar, ibrik ve semaverler, porselenler, camlar, kristal ve gümüş sofra takımları, ipekli perdeler, tüller, gümüş şamdanlar, gaz lambaları, kandiller… Daha neler neler… Müzenin depolama ve sergileme bölümleri ayrı ama ikisi de ziyarete açık.


PATRİKHANE MÜZESİ

Fatih Kumkapı Muhsine Hatun Mahallesi Sevgi Sokak’tayız. Yollar nasıl dar. Ne demişler: Ne kadar teşkilat o kadar müşkilat! Ermeni Patrikhanesi’nin altındaki Patrik IX. Hovhannes Golod Müzesi’ni ziyaret edeceğiz. Hıristiyan dünyasının kutsal emanetlerinin korunduğu müze 2006’da açılmış aslında ama pek bilen gören yok. Saklı, gizli ya da ziyaretçiye kapalı değil ama gezebilmek için telefon açıp randevu almak gerekli. Sebebi: Müzeye aynı anda sadece 10 kişi girebiliyor. Çünkü çok küçük, çok bölmeli ve çok kalabalık. Ermeni Patrikhanesi Birinci Sekreteri Vağarşag Seropyan anlatıyor, biz dinliyoruz: “Köşedeki kırmızı pelerin 1700 başlarında yaşamış Patrik Golod’un kişisel eşyalarından. Şu piskoposluk tacı 1681’de Diyarbakır civarından geldi. Büyük taht Yıldız Sarayı’ndan hediye. Karşıdaki büyük sini Kayseri’den. Onun karşısındaki büyük çan 1895 tarihli. Duvarlardaki yağlıboya tablolar Hagop Egoyan tarafından restore edildi. Hiç kimseye ait olmayan şu yüz Kasımpaşalı. Şaka, şaka! Mankeni oradan aldık. Giydirdik. Bir din adamının nasıl giyindiğini merak edenler için… Piskopos ya da patrik önemli günlerde işte böyle giyiniyor demek için...”

***

KÜÇÜK BİR ANADOLU TURU
İnsanı; Tokat’tan Ankara’ya, Çorum’dan Sivas’a, Van’dan Bursa’ya, Kayseri’den İstanbul’a bir geziye çıkaran müze, günümüzdeki halini ancak 2010’da alabilmiş. Ruhani Kurul Başkanı Episkopos Aram Ateşyan ve araştırmacı yazar Arsen Yarmayan’ın çabalarıyla… Müzenin yan tarafında eski bir hapishane var. Ekip, ileride orayı da müzeye dâhil edecek.


MATBAA MÜZESİ/ATÖLYESİ

Rahmi M. Koç Müzesi’nin açık sergileme alanına bir konuk geldi: Nostaljik Matbaa Atölyesi/Müzesi. Ziyaretçiyi kurşun harfler devrinde küçük bir yolculuğa çıkaran proje Promat Matbaacılık’ın 20. yıl etkinlikleri kapsamında hayata geçti. 1950 ve 60’lı yılların basım tekniklerini önümüze seren müze matbaa tarihinin canlı tanığı. Şöyle ki; tarihi tipo tekniği, elle kurşun harf dizimi, metal klişeler ile baskı uygulamaları, kâğıt kesimi ve ciltleme gibi tekniklerin hepsi eski ustalar tarafından bir bir yapılıyor. Ziyaretçinin karşısında… Mekânda ayrıca matbaacılık üzerine seçilmiş kitap, hurufat, klişe ve efemeralar da var.


FOTOĞRAF MÜZESİ

İstanbul’un tarihi semti Kadırga’da, Kadırga Parkı’nın yanındaki Kadırga Kültür Merkezi’ndeyiz. Orası artık İstanbul Fotoğraf Müzesi. 1000 metrekarelik bir alana kurulan müzede karşımıza çıkan ilk şey, Kadırga’yı anlatan fotoğraflardan oluşan cep salon. Beş fotoğraf galerisi yanı sıra bir fotoğraf arşivi ve kütüphaneden oluşan müzenin yegâne sergisi klasikler galerisindeki Cumhuriyet Dönemi Ustaları-İz Bırakanlar. Sergide kimileri artık aramızda olmayan 50 fotoğrafçının çalışması var. Müzenin 9 Şubat’a dek açık kalacak süreli sergilerine gelince… İlki; her kuşaktan ve kesimden, alaylı ya da eğitimli 200 fotoğraf sanatçısının eserlerinden oluşan Fotoğrafımızda Bugün-2011. İkincisi; albümler, kitaplar ve portfolyolardan oluşan Basılı Fotoğrafımız-Albümler. Geçtiğimiz aylarda Fatih Belediyesi ve Fotoğraf Dostları Derneği’nin işbirliğiyle açılan müzenin en çok ilgi gören objesi ise girişteki büyük format fotoğraf makinesi.
***

FOTOĞRAFIN SEYRİ 

Dünya fotoğraf tarihinin ilk sayfaları, İbn-i Heysem’in Camera Obscura ile güneş tutulmasını izlemesiyle açılıyor. İcadından hemen sonra –neredeyse 200 yıl önce- Osmanlı'ya gelen fotoğraf, Beyoğlu'ndaki fotoğrafhanelerden saraylara, cephelerden uzak illere geniş bir seyir izliyor. 

JÜLİDE KARAHAN 

SKYLIFE HAZİRAN 2012 

..

Hiç yorum yok: