19 Haziran 2011 Pazar

SANAT/HAYAT: SİZİN MURAT 124'ÜNÜZ NE RENKTİ?


Gazete ilanının başlığı Araba Sevdası. Tarih yok üzerinde. 80'lerin ilk yıllarından kalmış olmalı. Şöyle başlıyor yazı: "Genç bir çift. Okul çağında bir yavruları var.


Ve bir de ortak sevdaları: Murat 124. Biliyorlar. Murat'la daha hesaplı, daha mutlu yepyeni bir hayata başlayacaklar... Sabahları yavrularını okula elleriyle bırakıp işe yürek rahatlığıyla gidecekler... Hafta sonları şehirden kaçacaklar. Kırlara, yakın köylere gidecekler. Dinlenip eğlenecekler."

"O yavrulardan biriydim." diyor ve ekliyor genç bir kadın: "Pikniğe giderdik hep. Babam çınarın dibindeki çeşmede yıkardı arabayı. O da ne çok tozlanırdı. Sonra ne oldu, ne zaman satıldı?" Dondurmasından bir ısırık daha alıp ekliyor yanındaki: "Ne arabaydı be! Az kaçırmadık gizlice..." Orta yaşlı bir başkası başlıyor anlatmaya: "Benim de vardı, Ankara'daydım o zaman; çok çektiydi araba; bir keresinde tam 6 kişi binmişti arka koltuğa."

Tüm bunlar İstanbul'un - nispeten - yeni kültür merkezi SALT Beyoğlu'nun kapı eşiğinde yaşanıyor. Anlatılanların ardı arkası yok. Çünkü bu arabalarla ilgili hikayemiz çok. Asıl olay yukarıda, birinci katta. Orada Ahmet Öğüt'ün 'Yokuş Boyunca' isimli yerleştirmesi var: Yokuşta takılı kalmış modifiye bir araba. İspanya'nın Seat'ı aslında ama belli bir mesafeden buranın Murat'ı. Ciddi ciddi. Mühim olansa çağrışımlar zinciri. Sanatçının işi, naif orta sınıf hayallerine bakmaya niyetli ama herkesin hikayesi farklı. Mesela biz hiç bakmıyoruz bunlara. Zaten biraz da bu sebeple aşağıdaki broşür, ilan ve reklamların diğer dillerde olanları - Fransızca ve Arapça gibi - görünmüyor gözümüze. Bize göre olay sadece Türkçe.

'Yokuş Boyunca' bir yandan hafızamızı geri çağırıyor ve bizi pikniklere götürüyor, diğer yandan büyük bir hikayeyi karşımıza dikiyor; başlığı Türkiye'nin modernleşme serüveni. Sergili, konferanslı, videolu, belgeselli bir proje bu. Sergi 1 Ekim'e, SALT'taki Modern Denemeler projesi ise seneye dek sürecek. Ama önce "Sizin Murat 124'ünüz ne renkti?" diyoruz Ahmet Öğüt'e. "Kırmızı" diyor ve ekliyor sanatçı: "Dibi filan düşüyordu. Sonra değiştirdik. 1969 model bir Ford ile, yine kırmızı." Bizimki de açık maviydi.

***

Cümleler baklava dilimi değil ki!

Perşembe gecesi geç bir saatte TRT 1'de Aklı Selim vardı. Konuk Ali Ural. Kitap eklerinin öneminden bahsetti ve ekledi Ural: "Yazarlara ufak telifler veriliyor o eklerde. Ama asıl telifi yayınevlerinden alıyor oradaki yazarlar." Gerçekten öyle mi? Proje kitaplardan, kitapların çıktığı haftaya denk gelen ilişki açıklamalarından dem vurdu Ural. Sonra dış dünyaya göre içe dönük ama kendi iç dünyalarına alabildiğine açık çocukların yazmaya olan yatkınlığına geçti. "Çünkü diğer çocuk sokakta, o içinde koşar. Diğeri salonun ortasında, o içinde zıplar. İçinde bir dünya kurmak durumundadır." dedi. Yazar olmak için şu şart yalnız; kaliteli tohum ve iyi bir bahçıvan. Bir de sabır. Cümleler baklava dilimi gibi dizilmiyor çünkü. Tolstoy Savaş ve Barış'ı 7 kere baştan yazmış mesela.

JÜLİDE KARAHAN

ZAMAN PAZAR / 19.06.2011

Hiç yorum yok: