13 Ocak 2012 Cuma

“NE BÜYÜK HATA YAPTIĞIMI SONRADAN ANLADIM!”

Kahramanımız, İsviçre doğumlu Fransız mimar Le Corbusier (1887–1965)… Asıl adı Charles Edouart Jeanneret. Türkiye'ye ilk defa 1911'de gerçekleştirdiği Doğu Gezisi sırasında gelmiş. Edirne, İstanbul ve Bursa'da uzun uzun incelemeler yapıp notlar almış, hatta resim ve krokiler çizmiş. Yolculuk boyunca öyle bir el üstünde tutulmuş ve hüsn-ü kabul görmüş ki, izlenimlerini “Her şey beni Türkleri ayrı bir yere koymaya götürüyor. Kibar ve ağırbaşlılardı; nesnelerin varlığına saygıları vardı. Yapıtları kocaman, güzel ve görkemli. O ne birlik! O ne zamansızlık! O ne bilgelik!” cümleleriyle anlatmış.

Bu ilgi ve alakadan aldığı cesaretle 1933’te Atatürk'e bir de mektup yollamış ve İstanbul'la ilgili iki öneride bulunmuş: Biri, tarihî yarımadayı olduğu gibi korumak, diğeri yeni yapılacak bölgeleri çağdaş şehircilik ilkeleri doğrultusunda tasarlamak. Rivayete göre Atatürk'ün haberi bile olmamış mektuptan. Bundan da Le Corbusier'nin...

Atatürk'ten hiçbir cevap almadığı için önerilerinin beğenilmediğini düşünen mimar, durumu 1948 yılında Şemsa Demiren'e verdiği röportajda şöyle anlatmış: “Eğer hayatımın en büyük gafı ve en büyük taktik hatası Atatürk'e yazdığım mektup olmasa idi, bugün büyük rakibim Prost yerine güzel İstanbul şehrinin imarıyla ben uğraşacaktım. Bu mektupta, inkılâp yapmış bir milletin en büyük inkılâpçısına İstanbul'u eski hali ile asırların tozu toprağı ile bırakmasını tavsiye ediyordum. Ne büyük hata yaptığımı sonradan anladım.”

ŞİMDİ SIRADA SORU İŞARETLERİ…

Biraz da bu patavatsız mektup sebebiyle Le Corbusier'nin mimari yapılarını ancak 100 yıl sonra görebildik biz. O da santralistanbul'daki 'Görsel Kayıt: Le Corbusier Yapıtdökümüne Bir Bakış' isimli sergi vesilesiyle… Sergiye vesile ise Le Corbusier'nin 1911 yılında gerçekleştirdiği Doğu Gezisi'nin 100. yıldönümü şerefine BİLGİ-Mimarlık ile Fondation Le Corbusier'nin ortaklaşa düzenlediği ve Kalebodur'un destek verdiği konferansın İstanbul ayağı.

santralistanbul Ana Galeri'de 8 Ekim - 13 Kasım tarihleri arasında açık kalan sergide; Le Corbusier'nin İsviçre, Fransa, Almanya ve Hindistan'daki eserlerinin güncel fotoğrafları vardı. Mimarın 1905 yılında İsviçre'de tasarladığı ilk binadan 1965'te projelendirdiği ve inşası 2006'da tamamlanan son kilisesine kadar… Çekimler mimarlık fotoğrafçısı Cemal Emden'den.

Şimdi sırada sorular… Le Corbusier, yapıları en çok fotoğraflanan mimarlardan biri ve inşaa edilmiş işlerinin fotoğrafları 1920’lerden beri dergi, kitap ve sergi gibi araçlarla dünyaya öyle bir yayılmış ki… Onun eserlerini tekrar fotoğraflamak ne kadar gerekli? Bu soruyu Emden yanı sıra sergi ve konferansı düzenleyenler de tekrar tekrar sormuş birbirlerine. Hatta konuyu epey vakit tartışmışlar da… Sonuç, mutlu son: Tartışmalar, yeniden fotoğraflamayı anlamlı hale getirdiği gibi sergi konseptini biçimlendiren verimli bir zemine de yerleşmiş çünkü.

NESNELLİK Mİ? SANATSAL İFADE Mİ? DENGE Mİ?

Ama önce, yani serginin anlamına ve izleyicisine vaad ettiği özgün deneyime bakmadan önce, modern mimarlık fotoğrafçılığı ve Le Corbusier’nin mimari yapı ile fotoğraf arasında kurduğu ilişkiye bakmalı. 'Görsel Kayıt: Le Corbusier Yapıtdökümüne Bir Bakış'ın katalogundaki giriş yazısında Burcu Kütükçüoğlu’nun verdiği bilgi ışığında… O bilgi aşağı yukarı şöyle: “Mimarlık fotoğrafçılığı fotoğrafın sanatsal bir deney alanı olarak kabul görmeye başladığı 1920’lerin başından bu yana temel bir ikilem etrafında gelişmiştir. Fotoğrafçı, yapı kütlesinin ve mekânın gerçekte var olan üç boyutlu deneyimini doğrudan ve nesnel yolla izleyiciye aktarma güdüsü ile fotoğraf karesi içinde iki boyutlu ve çarpıcı kompozisyon kurgulayabilme arzusu arasında kalmıştır.”

Yani… Nesnellikle sanatsal ifade iki uç kutupta ve seçim yapmak gerçekten zor ama bir o kadar da zorunlu. Bu sergi için seçim, 1940’larda mimari fotoğrafçılık yapmaya başlamış ve Le Corbusier dahil pek çok öncü modern mimarın işlerini fotoğraflamış Ezra Stoller’in ‘Fotoğraf ve Mimari Dil’ isimli makalesinde gizli: “… Yakın zamanda mimarlık fotoğrafçılarının iki tür mimari fotoğraf tanımladıkları ifadeler okudum: Bir tür, gerçeğin ifadesi ile diğeri ise yaratıcı sanat resmi ile ilgleniyor. Bu fotoğrafçıların işlerini ya da sözü geçen sanat fotoğrafçılığının geçerliliğini küçükmsemeksizin kendi kanım şudur ki; sadece bir tür mimari fotoğraf vardır: Mimarın fikrini aktaran tür…”

GEREKLİLİKLER, GEREKLİLİKLER, GEREKLİLİKLER…

Mimarın fikrini fotoğrafla aktarmak… Ah, ah… Çünkü mimar ilk başta gayet soyut fikir ve hayaller içinde. Ancak sıra inşaata gelince; gereklilikler, gereklilikler, gereklilikler… Peki fotoğraf, o ilk baştaki fikir ve hayalleri son kertedeki yapı üzerinden nasıl gösterecek? Fikir, yapı, fotoğraf dengesi… Mümkün mü? Fotoğraflama sürecinde birtakım açı değişiklikleri ve müdahaleler şart mı? Galiba…

Ve Cemal Emden ne gerekiyorsa yapmış. 4 ay boyunca Le Corbusier’nin yapıdökümünü fotoğraflamış. Çektiklerini önüne serince de belli bir süreklilik farketmiş ve bunu dokuz ayrı başlıkta sergiye nakletmiş: Kütle, Yüzey, Renk, Işık, Plastik Etki, Görüntüler Silsilesi, Grid, Doğal Arazi, Soyut Kompozisyon…

Her şey bir tarafa… Sergi gayet net. Ne istediğini biliyor: Le Corbusier'nin yapılarına yeniden, özgün ve toplu bir – fotografik - bakışla bakmak ama bunu yaparken de mimari fikirlerle görsel fikir ve ifadelerin güçlü biçimde kesiştiği kareleri seçmek. Kilit niyet: Mimari fikir ile fotoğrafik fikir arasındaki gerilimi sabitlemek.

Sabitlenmiş mi, evet. Hem de 1959 yılında; "71 yaşındayım. İlk evimi 17,5 yaşında inşa ettim ve 50 yıldan fazla bir süre maceralar, zorluklar, felaketler arasında ve zaman zaman da başarılarla yapı yapmaya devam ettim. Araştırmalarım, duygularım gibi yaşamdaki temel değere yönelmiştir: Şiirsellik. Şiirsellik insanın yüreğindedir ve doğanın zenginliğini inceleme yetisidir. Ben görsel bir insanım; elleri ve gözleriyle çalışan, plastik etkiler üretmeye çabalayarak hayat bulan bir insan... Gerçek mimarlığın, gerçek resmin, kent ve kasaba için gerçek planlamanın temelinde yatan da budur.” diyen birinin şiirselliğini gözeterek.


JÜLİDE KARAHAN

FOTOĞRAF DERGİSİ // ARALIK OCAK 2012

Hiç yorum yok: