9 Ekim 2011 Pazar

“7 YAŞINDAYDIM, ATATÜRK’Ü BİZZAT GÖRDÜM”


20 yaşından bu yana bitmek tükenmek bilmeyen bir heyecanla Atatürk’ü araştırıyor. 1930 doğumlu, yani 60 yılını Türkiye Cumhuriyeti tarihine adamış. Biz diyelim Şu Çılgın Türkler, siz deyin Turgut Özakman…

JÜLİDE KARAHAN

Üzerinden çok zaman geçmiş olsa da ciddi bir operasyon geçirmiş ve akciğerlerinin yarısı alınmış. O yüzden hep tetikte; enfeksiyon kapmaması, hatta nezle bile olmaması gerekiyor. İyi olmalı çünkü anlatacak çok şeyi var. Hele konu Atatürk ise; şimdi olduğu gibi…

1948 yılında Ankara Polatlı’dan Afyon’a yürüyerek gitmiş ve insanların anılarını birinci elden tek tek dinlemişsiniz. 2005’ten sonra da Şu Çılgın Türkler vesilesiyle yapılan pek çok Anadolu gezisi ve sohbet sözkonusu. Ne gibi farklılıklar gözlediniz?

1948’de toprak barut kokuyordu. Konuştuğum insanlar savaşa ya katılmış ya da tanık olmuştu; o günün heyecanını yaşıyorlardı. 2005’ten sonraki ziyaretlerimde ise o dönemi bilmeyen, yakın tarihimizi Şu Çılgın Türkler vesilesiyle öğrenip şaşakalan insanlarla karışlatım. Nereye gidersem gideyim anlattıklarımı su içer gibi dinliyor, çoğunu ilk defa duyuyorlardı. Biri yaşamış, birine hiç anlatılmamıştı. Aslında çok yurtseverdiler ama hiç bilgileri yoktu. Kitap teferruata girdikçe hak etten şaşırıyorlardı. Ama bu kitabın zaferi değil, bizim bu konudaki durumumuzun acı bir göstergesi. Demek ki tarihimizi, yakın tarihimizi hiç ama hiç bilmiyoruz.
Yakın tarihle ilgili bir problemimiz mi var? Hatta bir kaçış mı bu? Çünkü okullarda dönem başlıyor; ilk çağ, orta çağ, Roma, Bizans, İslam Uygarlıkları, Osmanlı… Osmanlı yıkılıyor, Cumhuriyet tam kurulacak sıcaklar basıyor, yaz geliyor ve dönem bitiyor. Seneye yine yeni baştan… Yakın tarihi bir türlü adamakallı öğrenemiyoruz.

Müfredat bunu özellikle mi yapıyor?

Zaten 11 ve 12. sınıftaki çocuklar hep kursta. O yılların derslerini görmüyorlar, görseler bile sadece sınav odaklı… İçselleştirip sindiremiyorlar. Yakın tarih birtakım kitaplarda 1980’e kadar getiriliyor ama eksik, yanlış ve zevksiz bir şekilde. İstenerek yapılıyor herhalde.

Sebebi nedir?

Karşı devrim anlayışı

Demokrat Parti’den başlayarak mı?

Evet; ve günümüze kadar geliyor. Atatürk bize çok bol geldi; şu gün bile bizden 50 yıl ileride. Dağ gibi. Yaklaştıkça büyüyor, bir süre sonra gözümüze sığmıyor. Bizim milletimiz çok dahi yetiştirmiş değil. Onun için bir dahiyi değerlendirip anlama konusunda çok acemiyiz. Bu acemilik Atatürk konusunda büsbütün ortaya çıkıyor. Dahi bir şairi daha kolay anlatırız ama hem devlet adamı hem önder hem asker hem düşünce adamı… Onu nasıl yorumlayacağımızı bir türlü bilemiyoruz. Atatürk hakkında yazılmış tüm kitapları okudum neredeyse. Onu doğru anlatan o kadar az adam var ki…

Siz de anlatmaya çalıştınız; Dersimiz Atatürk filmiyle…


Çocuklara bir bölümünü anlattım, evet. Bir insanı; bir eşya, bir olay, bir tavırla ilişkilendirmek lazım anlatırken. Atatürk medeni bir adamdı. Bizim ulaşmakta zorluk çektiğimiz çizgide bir adam… Onun rüzgarı ölümüden sonra bir sene daha sürdü ama 2. Cihan Savaşı başlayınca pek çok şey gibi o da durdu. İnönü de pek bir şey yapamadı. En büyük hamlesi savaşa girmemekti; o zaten büyük bir satrançtı. Düşünün: İthalat yok, ihracat yok, üreticiler askerde… Üretim düştü, fiyatlar yükseldi. Savaşın kızgın rüzgarı yüzümüze değmeye başladı. İstanbul yavaş yavaş boşaltıldı. Hatta babam Bakırköy’deki barut fabrikasında çalışıyordu. 1941’de o kapatıldı, Kırıkkale’ye göçtük biz.

Bakırköy’de 7 yaşındayken Atatürk’ü bizzat gördünüz siz, değil mi?

Evet. 37 yazıydı. 7 yaşındaydım, onu bizzat gördüm. Viyana Gazinosu’na geldiler. Önde; sepetli denir, bir motosiklet ve iki polis… Siyah bir arabayla gelmişlerdi, 3 arkadaş. Diğerleri kimdi, hatırlamıyorum. Üçü de beyaz giyinmişti. Ellerinde keten ya da hasır şapkalar vardı. Gazinoya girdiklerini görmedik, sadece duyduk. Biraz sonra bütün Bakırköy Viyana Gazinosu’nun kapısının karşısındaydı. Merakla, heyecanla… Dondurma istemiş olmalılar, dondumacı geldi, gazino ona ayaklı kadehler verdi. Dondurmacı elleri titreye titreye hazırladı, götürdü dondurmaları. Dönerken elinde 10 lira vardı. 10 lira, 10 lira, bunu aldım, bunu verdiler diye bağırarak çıktı. 10 lira büyük paraydı. Biraz sonra Atatürk çıktı arkadaşlarıyla. Gazinonun karşısında bir eve bakmaya gelmişlerdi. Bir yakınına, belki evlat edindiklerinden birine hediye edecekti evi. Bilmiyorum. Böyle içimizden, yanımızdan, aramızdan geçip eve girdi, çıktı; yine aramızdan, yanımızdan geçip arabaya bindi, el salladı ve gitti. Biz soluğumuzu tutmuş ona bakıyorduk. Halk kendinden geçmişti. O yılın, yani 37’nin sonlarına doğru hastalığı belirginleşti. 38’de hastaydı. Ama yine de kalkıp yürümesi yasak olduğu halde Hatay Meselesi için Mersin ve Adana’ya gitti ve geçit resmine katıldı. Bir saat süreyle ayakta askerin geçişini izledi. Çünkü cumhurbaşkanı oturarak seyredemez askeri.. Ayakta, saygıyla; kimbilir ne zorlukla… İnanılmaz bir vatanseverlik. Birkaç gün sonra İstanbul’a döndüğünde, “Artık sonbahar başladı, yaprak dökümü vakti geldi…” demiş hatta yakınlarına.


****
YAKIN TARİHİ ANLAMAK İÇİN…
“Yakın tarihi en doğru anlatan kitaplardan biri Şerafettin Tuğran’ın Türk Devrimi isimli eseri. Hap gibi değildir yalnız, 7 cilt. Bir de Sina Akşin’in her kitabını tavsiye ederim. Bunları okuyan adamın ses tonu, bakışı, hatta yürüyüşü bile değişir.

HER ŞEHRE BİR KURTULUŞ SAVAŞI MÜZESİ
“Her şehirde bir Kurtuluş Savaşı Müzesi olmalı ki Türkiye Cumhuriyeti nasıl kuruldu, ülke nasıl bu hale geldi… Herkes bilsin. Ziyaretçi; müzenin içinde bütün hikâyeyi yaşayıp anlamalı. Dışarıya şöyle Kuva-yi Milliyeci gibi çıkmalı…”

YENİ KİTABIN KONUSU KIBRIS
“Şimdi Kıbrıs’ı yazıyorum. 100 küsür yıllık bir milli mücadele tarihidir Kıbrıs. Unutuldu, bilen kalmadı. Bir belgesel roman yine; gerçek olaylar, gerçek kişiler... Herkes Kıbrıs’ı öğrenecek. Kasım’da çıkacak. İsmi Şu Çılgın Türkler 2.

TURGUT ÖZAKMAN HAKKINDA
1 Eylül 1930’da Ankara'da doğan Turgut Özakman Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdikten sonra Köln Üniversitesi Tiyatro Bilimi Enstitüsü'ne devam etti. Uzun yıllar Devlet Tiyatrosu'nda çalışan Özakman’ın Şu Çılgın Türkler isimli romanı Cumhuriyet tarihinin en çok satan kitaplarındandı.


JÜLİDE KARAHAN

ANADOLUJET/ EKİM 2011

Hiç yorum yok: