1 Ekim 2011 Cumartesi

Denizi ilk kez gördüklerinde...

En önemli projelerinden birini Paul Auster ile gerçekleştiren Fransız çağdaş sanatçı Sophie Calle, 'Son Kez, İlk Kez' isimli sergisiyle Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi'nin konuğu. Günün birinde Orhan Pamuk'la da bir çalışma yapmayı planlayan Calle'in sergisinin bir bölümü İstanbul'da denizi ilk kez görenlerin hikâyesini anlatıyor.

Ufaklı büyüklü bir sürü hikâye. 13'ü, ismi 'Son Kez' olan ilk bölümde. Her biri; bir kazayla aniden kör olup dünya gözüyle son gördüğünü nadir bir hazine gibi hafızasında saklayan ya da yavaş yavaş kör olduğu için bir son görüntüsü olmayan ya da kör doğdukları için hiç görüntüsü olmayanlar hakkında. Bir hikâyede; kahraman, uzun saçlı mutlu/âşık bir kadın: "... Her şeyi unuttum. Çocuklarımın yüzlerini bile. Kocamın fındık rengi gözleri, birbiriyle bitişen kaşları, yüzüne göre biraz büyük burnu, çenesindeki yara izi, -hangi tarafta olduğunu bilmiyorum çünkü göze çarpan bir iz değil.- Kızgın bir adamın yüz ifadesi, katı bir duruşu, iyi bir bakışı var. Gerçek bir Türk. Korkunç yakışıklı. Şakaklarına aklar düştüğünü söylüyorlar ama benim kafamdaki görüntüde hâlâ esmer saçları var..." Bir diğeri ilk gençliğindeki bir delikanlı: "Son görüntü yok, hiç görüntü yok. Ben kör doğdum. Fakat rüyalarımı süsleyen bir görüntü var. Üstü açık bir araba. Ben direksiyondayım; siyah güneş gözlükleri, kot pantolon, tişort..."

Calle'in yazıyı fotoğrafın hizmetine sunduğu hikâyeler bunlar. İstanbul'un kuruluş mitinden esinli: Efsaneye göre, şehir milattan önce 7. yüzyılda bir Yunan kolonisi olarak kurulmuş ve kolonistlerin ilk gördükleri yer, bugünün Kadıköy'ü olmuş. Karşı kıyının çok daha verimli toprakları yerine Kadıköy'e yerleşmeyi seçen kentlilerden ötürü, bölgeye 'körler şehri' denmiş. Calle'in İstanbul'daki çıkış noktasını bu mit oluştursa da olayın mazisi başka: Calle, görme ve izleme odaklı çalışmalarının temelini 1986'da atmış. O zaman yaptığı, kör insanlara güzellik kavramını tanımlatmakmış.

"Gördüğüm en güzel şey, denizdir"

Serginin 'Denizi Görmek' isimli 2. bölümünde, İstanbul'da yaşayan ve denizi hiç görmemiş insanların denizle ilk karşılaşma anları var. Görüntü yönetmeni Caroline Champetier'in yakın plan çekimlerinin yer aldığı 10 sessiz videoda önce gözlerini kapayıp şöyle derin bir nefes alıyor insanlar. Denizin görüntüsü ve sesi televizyondan tanıdık nasılsa ama kokusu başka. Çocuklarsa doğrudan ıslanırız diye düşünmeden dokunuyor ona.

Serginin 3. bölümünde, Calle'in 1986'ya uzanan projesinden alınan anlamlı 2 cümle var. Biri, "Gördüğüm en güzel şey denizdir, öyle uzaklara uzanır ki görmez olursunuz..." diğeri, "1986'da doğuştan kör insanlar tanıdım. Güzelliğe dair imgelerinin ne olduğunu sordum onlara. İlk yanıt veren, bana denizi anlatan adamdı..."

Serginin her bir tarafı kalın perdelerle çevrili. Sadece pencerelerden birinin bir köşesinden görünüyor dışarısı. Dışarıda deniz, tam o noktada bir koltuk... Orhan Pamuk'un 'İstanbul: Hatıralar ve Şehir'deki "Hayat o kadar berbat olamaz, diye düşünürüm bazen. Ne de olsa, sonunda insan Boğaz'da bir yürüyüşe çıkabilir." cümlesinden hareketle; Boğaz'a şöyle bir bakalım diye... Sergi 31 Aralık'a dek açık.

**

Onu Venedik'ten hatırlıyoruz

1953 doğumlu Fransız sanatçı Sophie Calle, aldığı sosyoloji eğitimi boyunca Jean Baudrillard'ın öğrencisi olmuş ve ondan epey etkilenmiş. Kariyerinin en önemli çalışmalarından biri, 2007 yılında 52. Venedik Bienali Fransa Pavyonu'ndaki 'Kendine İyi Bak' projesi. Proje, sanatçının bizzat kendisine gelen ve 'Kendine dikkat et' cümlesiyle biten mektubu; dişi bir papağana, iki kuklaya ve 107 kadına okutması sonucu belgelediği ifade ve davranışları içeriyordu.

Jülide Karahan


01.10.2011 / Zaman kültür sanat

Hiç yorum yok: