2 Temmuz 2012 Pazartesi

Opera ve balede tiyatrodan önce düğmeye basıldı

 
Bu yıl 3.sü düzenlenen Uluslararası İstanbul Opera Festivali'nin niyeti, opera sanatını şehirle buluşturmak. Festivalin genel sanat yönetmeni Yekta Kara, "Devlet Opera ve Balesi düğmeye tiyatrodaki tartışmalardan çok önce bastı. Bakanlıkla birlikte yürüttüğümüz ortak çalışmalar var. Ciddi değişiklikler olacak." diyor.

İki yıl önce bu zamanlar Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü'nün telefonları kilitlenmişti. Saraydan Kız Kaçırma Operası'nda yer bulabilmek umuduyla... Uluslararası İstanbul Opera Festivali'nin simgesi Saraydan Kız Kaçırma; ilk yıl 3, ikinci yıl 5, bu yıl yine 3 temsille karşımızda. Bu defaki Samsun Devlet Opera ve Balesi yapımı. Neden telefonların kilitlendiğine gelince; 3 perdelik operanın kadrosu o kadar kalabalık ki... Yılın herhangi bir zamanında herhangi bir mekânda izlenmesi pek mümkün değil. Mümkün olsa bile eseri, hikâyenin geçtiği Topkapı Sarayı'nda izlemenin tadı bir başka. W. A. Mozart'ın Osmanlı İmparatorluğu'nun parlak dönemlerinde geçirdiği hikâye, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü Başrejisörü Yekta Kara'nın rejisinde. Ayrıntılar tabii ki onda...

Saraydan Kız Kaçırma'yı çok önemsediğiniz 5. kez yorumlamanızdan belli. Bu eser neden bu kadar önemli? 
 
Batılıların Saraydan Kız Kaçırma'ya bakışı beni öğrencilik yıllarımdan beri hep çok rahatsız etti. Mozart, eseri Topkapı Sarayı'nı düşünerek bestelemiş. Selim Paşa aslında 3. Selim. Selim Paşa eser boyunca bir erdemlilik abidesi olarak duruyor karşımızda. Hoşgörülü, yüce gönüllü, bağışlayıcı... Saraydan Kız Kaçırma'nın temel meselesi bu. Batılı yorumlarsa çok vahim. Türkleri küçük düşürücü ifadeler; barbar ve vahşi gösteren imalar... Mesela bir yapımda Selim Paşa geliyor, arkasındaki yeniçerilerin kazıklarında bebekler. Ne demek bu; Osmanlı bebekleri bile katlediyor. Batılı seyirci bunu böyle izleyip böyle kabul ediyor. Hâlbuki oyunun en erdemli kişisi Selim Paşa. Son sahnedeki Selim Paşa replikleri insanlık tarihine önemli mesajlar verir nitelikte. Ama çoğu rejisör bunu görmezden geliyor. Art niyetten ziyade bilgisizlikten... Bir yapımda sahneye Türk bayrağı çıktı mesela. Olacak şey mi? 3. Selim zamanında...

Bir yanda kilitlenen telefonlar, diğer yanda hep sorulan ama kayda geçmeyen bir soru: 'Opera ne işe yarar Allah aşkına?'
 
Operanın bize kattığı en önemli değer; kendimizi, karşımızdakini, toplumu ve dünyayı algılamamızı kolaylaştırması. Anlamam önyargısına çok karşıyım. Operanın özelliği şu: Hem metni yazılmış, kurgusu yapılmış, muazzam görselliğe sahip bir tiyatro yapıtı izliyorsunuz hem de güçlü bir müzik dinliyorsunuz. Opera hem göze hem kulağa hem akla hem yüreğe hitap ediyor. Seyirci operayı teknik olarak bilmek zorunda değil. En değerlisi hayatında hiç operaya gitmemiş seyirci. Festivalin amacı da bu zaten; 7'den 70'e herkese ulaşmak.

7'den 70'e diyorsunuz. Bilet fiyatları ne kadar makul? 
 
20 liradan başlıyor. En yüksek ücret 100 lira. O da en ön... 30 liralık bilet de var, 40 liralık da. Bir de yerleşmeye çok özen gösterdik, yükseltiler var. Yani kötü yer diye bir şey yok. Elit bir seyirci kitlesi opera izler gibi bir çağrışım olsun istemiyoruz. Amacımız bunu yıkmak. Devlet kurumuyuz, derdimiz operayı yaygınlaştırmak.

Tiyatro kurumlarında bir sürü değişiklik söz konusu. Devlet Opera ve Balesi'nde de böyle bir durum var mı? 
 
Nasıl ki opera sanatı kendini yeniliyorsa, bu gerekliyse, kurumlar da belli dönemlerde yeniden yapılanmaya gidebilir, gitmesi de gerekir. Yoksa oldukları yerde sayarlar. Devlet Opera ve Balesi düğmeye bu tartışmalardan çok önce bastı. Genel Müdürlüğümüzün Bakanlıkla birlikte yürüttüğü ortak çalışmalar var. Taslaklar hazırlandı, yeni yapılanmalar tartışılıyor. Kapıya kilit asma gibi bir şey tabii ki söz konusu değil. Ama ciddi değişiklikler olacak. Biz 1940'larda Sovyet modelini örnek almışız. Bu o dönem için doğru bir uygulama ama artık 21. yüzyıldayız. Ortada Sovyetler Birliği bile kalmadı. O zaman bizim bu sistemi de bir şekilde ıslah etmemiz gerekiyor. Ben iyi şeyler olacağına eminim.

JÜLİDE KARAHAN

ZAMAN KÜLTÜR 2 TEMMUZ 2012

..

Hiç yorum yok: