5 Aralık 2011 Pazartesi

Mutlu aile resminden çıkan sergi

Ressam Leyla Gediz'in kendi kuşağının -kendisi dahil- gelecek kurma ve mutlu aile tablosuna uyma çabalarına cevap olarak ürettiği ‘Gelecek Program' isimli kişisel sergisi 7 Ocak'a dek Rampa'da. Pek çok kişisel kırılmadan sonra sergiye hazırlanan Gediz, resminde de ciddi kırılmalar gerçekleştirmiş.


Sondan başlayalım; videodan… 16 Ekim 2011 sabahı. Ressam Leyla Gediz ablası Rana Gediz İren'in portresini yapacak. Tek oturumda... Kapı çalıyor, açılıyor; merhabalaşıp günaydınlaşılıyor. İçeri giren abla, daha önce yapılmış portrelere tek tek bakıp “Bunların içinde hiç güzel kadın yok… Niye çirkinler bu kadar?” diye soruyor gülerek. “Ay Rana…” diyor Gediz: “Ben çirkin olduklarını düşünmüyorum. Hem sen bir otur bakalım…”

Leyla Gediz biraz yorgun. “Kola içtim çok. Uyuyamadım. Ama çalışamadım da… Mutsuz oldum.” diyor. Kahve. Ve başlıyor resme. Önce gergin, sonra sakin ve en sonunda keyifli. Bittiğinde, “Gözlerimin rengi ne güzel olmuş” oluyor ablasının ilk cümlesi. Gediz'inki ise “Bitmedi daha… Ama yoruldum. Bozmaktan korkuyorum. En iyisi bırakayım.”

Her şey gibi -yeni galeri, yeni sayfa- bu şekilde çalışması da yeni. Donduran kendisi olsa bile donmuş bir fotoğraf karesi yerine akıp giden zamanın peşinde… “Ressamlık çok yalnız bir meslek. 10 yılımı bir atölyede tek başıma, bir tuvalin karşısında geçirdim.” diyor ve ekliyor Gediz: “Biraz açmak, yaşayan dünyayla iletişime geçmek istedim. Fotoğraftan çalışmak görüşü iki boyuta indirgiyor, insanı kısıtlıyor. Oysa karşımda biri olduğunda o anın içi doluyor. Bu tabii büyük bir sıçrama. Çünkü kafamda iyi resmin ne olduğuna dair birtakım kemikleşmiş inançlar var. Ve bana baskı kuruyorlar.”

Tüm o inanç ve baskılardan iyi not alıp geçmiş 40 kadar portre var galeride. Hepsi kadın; hepsi eş, dost, arkadaş… Biraz kurnazlık yapmış burada Gediz. Sıkıntılı bir dönem geçirdiğinizde dostlarınızla dertleşmek istersiniz ya, öyle istemiş ve resmi oltanın iğnesine geçirmiş. Herkesi tek tek atölyeye çekmiş; hem dertleşmiş hem çizmiş. “Çok iyi oldu. Onları görmek, konuşmak, resimlemek… Bağımlılık yaptı.” diyor ve ekliyor: “Örneğin öncesinde ablamla iletişimizde sorun vardı. Portreleme sırasında gerginliğimiz kayboldu, çözüldük, yakınlaştık, yeniden bağlandık. Resim bittiğinde kendimi epey iyi hissettim. Kaydı izleyince de ablamı çok sevdim. Aileden, küçüklükten gelen o iki kız kardeş gerilimi kayboldu.”

Tam bu noktada; başa, serginin çıkış noktasına, ideal aile resmine dönelim. Kişisel olarak zor bir dönem geçirmiş Leyla Gediz. Zor bir ayrılık… Ama yine de sırf önceden söz verdi diye gitmiş bir arkadaşının düğününe. Gitmemesi gerektiğini, çok üzüleceğini bile bile… Her masada tek kullanımlık fotoğraf makinelerinin olduğu bir düğünmüş bu. Makineyi alıp bir sürü fotoğraf çekmiş. Sonra da bir köşeye atmış filmi. Aklında kalmış tabii. Epey bir süre sonra bir cesaret, yıkamaya vermiş onu. Fotoğrafların çoğu yanmış zaten. Tam derin bir nefes alacakken zarfı görmüş. Üzerinde, Kodak firmasının dünyadaki tüm fotoğraf zarflarında kullandığı sarı renkli çerçeve içindeki mutlu aile tablosu. Baba, anne, iki çocuk… Bitirmiş onu: “Kaybımı bana hatırlatacak şey oradaydı, zarfın üzerinde. Mutlu aile fotoğrafı. Olay bu dedim, konu bu. Ve evirip çevirip resimledim onu.” Tüketene dek, kişisel sergisinin çıkış noktası yapana dek…

Gediz'i asıl ilgilendiren şey mutluluk aslında. “Mutluluk neye bağlı, ne zaman mümkün? Ben bu aile şemasına uymuyorum. Olmadı yani. Hayatımın şu aşamasında uzak bir fikir bu. Kararlılıkla ulaşabileceğim, erişebileceğim bir şey değil. Ne olacak şimdi? Bir kadın olarak mutluluğum sadece bu aile modeline mi bağlı? Evlenip iki çocuk yapmaktan başka şansım yok mu?” diye soruyor ve cevaplıyor Gediz: “Geçen sene çocuk sahibi olmak, aile kurmak istedim ama olmadı. Hedef bu olunca ağır hayalkırıklığı ve depresyon geliyor. Bu kurgu büyük bir mutsuzluğa yol açıyor. Aileye karşı değilim. İdeal aile tablosununun mutluluğun tek formülü olarak gösterilmesine karşıyım. Çünkü buna sahip olamayan insanlar için çok mutsuz edici ve baskı oluşturucu bir durum bu. Başka alternatifler de olmalı. Benim buna ihtiyacım oldu bir dönem. Tek bir formüle bağlarsak mutlu olamayacağız. Bu kurgu dışındaki alternatifleri araştırmaya varım ben. İlla bunu oluşturacağım diye inat etmeye yokum. “

Şimdi mi? Tek başına gayet keyifli Gediz. İşi, pratiği, çevresi, arkadaşları, yaşamı… Yuvarlanıp gidiyorlar. Büyük bir kurgu olmadan. Beklentisiz. ‘Gelecek Program'ın getirdiği gibi…

JÜLİDE KARAHAN

ZAMAN KÜLTÜR / 5.12.11

Hiç yorum yok: